
Pim Grup 35. IFSCC Kongresi’nde!
18 Eylül 202535. IFSCC Kongresi’nden Notlar

Kozmetik biliminin kalbinin attığı 35. IFSCC Kongresi’nin üç gününü geride bıraktık. Her gün yeni bilgiler, ilham verici sunumlar ve geleceğe yön verecek trendlerle doluydu. İşte öne çıkan notlar…
1.Günden Öne Çıkanlar (16.09.2025)
Wellbeing and Skin & Hair Health
Exposom kavramı, bireyin yaşamı boyunca maruz kaldığı UV ışınları, hava kirliliği, beslenme, yaşam tarzı, kozmetik ürünler ve psikolojik stres gibi tüm çevresel ve içsel faktörleri kapsamakta ve bu faktörlerin genetik yapı ile etkileşimi cilt ile saç sağlığında belirleyici olmaktadır. Özellikle fotobiyoloji alanındaki bulgular, güneş ışınlarının (UVA, UVB ve görünür ışık) hücresel düzeyde DNA hasarı, serbest radikal üretimi ve foto-yaşlanmaya yol açtığını; buna karşılık DNA onarım enzimleri, antioksidan sistemler ve fotostabil kozmetik bileşenlerin koruyucu rol üstlendiğini göstermektedir. Dış stresörler (UV, kirlilik, iklimsel değişiklikler, kimyasallar) ve iç stresörler (hormonal değişiklikler, bağışıklık yanıtları, metabolik süreçler, psikolojik stres) birlikte değerlendirildiğinde, cilt bariyerinin zayıflaması, inflamasyon, saç folikül hasarı, saç dökülmesi ve erken yaşlanma gibi sonuçlar ortaya çıkabilmektedir. Kognitif ve duygusal bilimler, cilt ve saçın yalnızca biyolojik bir organ değil, aynı zamanda psikososyal bir yapı olduğunu vurgulamakta; stres hormonlarının (örneğin kortizol) akne, egzama ve saç dökülmesi üzerindeki etkileri, aynı zamanda cilt görünümünün bireyin özgüveni ve sosyal etkileşimleri üzerindeki rolü bu alanın önemini artırmaktadır. Bu bağlamda kozmetik ürünlerin geliştirilmesinde artık sadece biyolojik etkinlik değil, duyusal deneyim ve psikolojik iyilik hali de dikkate alınmakta, renk, doku ve koku gibi parametrelerin ruh hali üzerindeki etkileri de araştırmalara entegre edilmektedir.
2.Günden Öne Çıkanlar (17.09.2025)
Holistic Sciences
Bütüncül bilim yaklaşımı, güzellik ve sağlığı yalnızca dış görünüşle sınırlamayıp; biyolojik, psikolojik ve çevresel faktörlerin tümünü kapsayan bütüncül bir bakış açısı sunar. Bu çerçevede cilt ve saç sağlığında mikrobiyom ekosistemi önemli bir rol oynamakta; dengeli bir mikrobiyota bariyer fonksiyonunu güçlendirirken, bozulmuş mikrobiyota inflamasyon ve yaşlanmayı hızlandırabilmektedir.
Longevity araştırmaları, hücresel yaşlanmanın temel biyolojik göstergeleri olarak bilinen DNA hasarı, mitokondriyal disfonksiyon, oksidatif stres ve telomer kısalması gibi mekanizmaları ortaya koymakta ve bu süreçlerin kozmetik ürünlerle nasıl modüle edilebileceğini incelemektedir.
Modern kozmetik çözümler ise çok hedefli stratejilerle; antioksidanlar, prebiyotik/probiyotik bileşenler, adaptojenler ve yenilikçi biyoteknolojik hammaddeler sayesinde hem yaşlanmanın biyolojik belirteçlerini hem de cilt mikrobiyom dengesini aynı anda desteklemeyi hedeflemektedir.
Senescence (Hücresel yaşlanma), hücrelerin bölünme kapasitesini kaybetmesi ve metabolik olarak aktif kalmasına rağmen yenilenme işlevlerini yitirmesiyle tanımlanır. Bu süreçte DNA hasarı, telomer kısalması, oksidatif stres, mitokondriyal disfonksiyon ve inflamasyongibi mekanizmalar devreye girer.Deride senescent hücrelerin birikimi, kolajen kaybı, elastin yıkımı, bariyer fonksiyonunun zayıflaması ve kronik inflamasyon gibi yaşlanma belirtilerini hızlandırır. Oturumlarda kozmetik ürünlerle nasıl modüle edilebileceği tartışılıyor. Özellikle senolytics (yaşlanmış hücreleri ortadan kaldıran bileşikler), senomorphics (senescent hücrelerin zararlı etkilerini baskılayan moleküller), antioksidanlar, DNA onarıcı peptitler, bitki kökenli ekstreler ve biyoteknolojik aktifler üzerinde yoğunlaşılmış durumda. Ayrıca omics teknolojileri, yapay zekâ ve ileri modelleme yöntemleri ile senescence süreçlerinin daha iyi anlaşılması ve kişiselleştirilmiş kozmetik çözümlere uyarlanması hedefleniyor.
Bitkiden elde edilen eksozomlar (Plant-derived exosomes), IFSCC’de öne çıkan en yenilikçi konulardan biridir. Bitkilerden elde edilen bu veziküller, doğal biyoaktif bileşenler taşımaları, biyouyumlulukları ve sürdürülebilir üretim potansiyelleri sayesinde kozmetik biliminde dikkat çekmektedir. Ayrıca, yapay zekâ ve biyoteknolojik yöntemlerle optimize edilen eksozom formülasyonları, daha etkin taşıma sistemleri oluşturarak aktif maddelerin cilt tarafından hedeflenmiş şekilde alınmasını sağlar. Bu nedenle bitki kaynaklı eksozomlar, geleceğin sürdürülebilir, bilim temelli ve yüksek performanslı kozmetik çözümleri arasında yer almaktadır.
Sonuç olarak güzellik kavramı, yalnızca estetik bir hedef değil, aynı zamanda biyoteknoloji destekli multidisipliner yaklaşımlarla bütüncül sağlık ve yaşam kalitesini iyileştirmeye yönelik bir perspektif haline gelmektedir.
3.Günden Öne Çıkanlar (18.09.2025)
Diversity & Personalization
Diversity and personalization kavramı, kozmetik biliminde bireyler arasındaki biyolojik, genetik ve kültürel farklılıkların dikkate alınarak daha hedefli ve kişiye özel çözümler geliştirilmesini ifade eder. Cilt ve saç renklerindeki farklılıklar, biyolojik pigmentasyon süreçlerinden kaynaklanmakta ve bu çeşitlilik, makyaj uygulamalarında ton seçiminden formülasyon tasarımına kadar birçok aşamada belirleyici rol oynamaktadır. Günümüzde biyoteknoloji ile elde edilen yeni aktif maddeler, farklı cilt tipleri ve ihtiyaçlarına özel biyolojik hedeflere yönelmekte; aynı zamanda omics teknolojileri (genomics, proteomics, metabolomics) bireylerin moleküler düzeyde analiz edilmesini sağlayarak özelleştirilmiş bakım yaklaşımlarına imkân tanımaktadır.
Dijital teknolojiler ve yapay zekâ ise, cilt analizinden ürün önerisine kadar kişiselleştirilmiş kozmetik çözümler geliştirmede güçlü araçlar sunmakta; böylece hem çeşitliliği kucaklayan hem de bireysel ihtiyaçlara yanıt veren inovatif bir güzellik ekosistemi oluşturulmaktadır.
Kongrede edindiğimiz değerli bilgiler, önümüzdeki dönemde Ar-Ge çalışmalarımıza ve inovatif ürün geliştirme süreçlerimize ışık tutacaktır. Bilimle güzelliği buluşturan bu yolculukta daha nice yeniliklere imza atmayı diliyoruz.